top of page

Kitapların Ardında

Kendi şehrini geride bırakıp yeni bir şehre hele bir de metropole bağlanmaya çalışmanın verdiği o ağırlık hissini hatırlıyorum. Daha 19’um her şeyi bildiğimi düşünürken İstanbul bana hiçbir şey bilmediğimi kanıtlıyor ve hatta yüzüme de vuruyor. Ve en çok korktuğum şey başıma geliyor... yalnız hissediyorum. Üstelik koca İstanbul’da da benim gibi hisseden tek kişinin de ben olduğuma nedense eminim. Geri dönüp bakınca ne kadar da komikmiş diyorum. Her yeni üniversitelinin benimle aynı yerde olduğunu o zaman anlayamıyorsun tabi. Bu durumda kurtulmanın eminim çeşitli yönleri vardır ama “kampüs hayatı” kadar etkilisini görmedim.



Kampüs Hayatı, öğrencilerin arkadaşlarıyla eğlenmek için gidebilecekleri, ilgili konular hakkında konuşabilecekleri ve yargılamadan seslerini duyurabilecekleri bir yerdir. Burası öğrencilerin okullarında kararlar almaya ve liderlik etmeye zorlandıkları bir yerdir.

Bunca senelik üniversite hayatımın son senesine başlamışken yaşadığım tüm anıları topladığımda neredeyse hepsinin kampüste olduğunu gördüm. Yaptığım grup ödevleri, sabahladığımız masalar, sabah yürüyüşlerim...


Bu anıları topladığımda ancak şöyle bir sonuca varabildim. Kampüs benim evim olmuş

Kampüsün zaten amacı bu. Öğrenciye bağlanabileceği bir yer vermek. Kendisi gibi olan herkesi aynı yerde toplayarak toplum oluşumunu sağlamak. Yalnız kalmış yetişkinimsileri bir araya getirerek gerçek yetişkinlere çevirmek.


İstanbul gibi bir metropolde kaybolmadan sorumluluklarını yerine getirmek gerçekten çok zor. En azından benim gibi küçük şehirliler için daha da zor. Kampüsün içindeki olanaklar ve sınırlar neredeyse bir gerçek hayat simülasyonu sunuyor. Sana hastaneni, terzini, kuaförünü veriyor. Sadece kampüs içinde olan bir toplu taşıma sistemi veriyor. Hepsinin yanında boş zamanlarını değerlendirmek için kampüsün çeşitli yerlerine dağılmış sosyal etkinlikler var. Kendi ihtiyaç ve isteklerini kampüs içerisinde gideriyorsun ve sistemi öğreniyorsun. Dört yılın sonunda da gerçek hayata hazırsın.


Yaptığım kısa bir araştırma sonrasında bana katılmayan insanlar olduğunu da gördüm. Kampüste kendilerini “fanusta” gibi hissettiklerini, “sıkıştıklarını” söylüyorlar. Açıkçası, anlayabiliyorum. Kampüs hayatı herkes için olmayabilir ya da her kampüs herkes için olmayabilir. Çeşitli imkanları olmayan bir kampüs, hayat deneyimi yerine hapishane deneyimine dönüşebilir. O yüzden okulların kampüslere yaklaşımlarını sadece yaşam alanından ayrıca bir deneyim haline getirmeleri çok önemlidir.


Hatta, kampüsü bir çeşit şehir gibi düşünerek tasarımını yapmanın çok faydalı olabileceğine inanıyorum. Fazladan tüm alanın ayrıca bir eğitim merkezi olduğunu unutmadan yapılacak ayrıntılı bir dizayn öğrencilerin kişisel ve akademik başarısına olacak etkisinin yüzde yüz olacağını özgüvenle söyleyebilirim. Topluca yapılabilecek tartışma alanları, sınıflarla ortak alanların iç içe olduğu binalar ve de bol bol yeşil alanlar...


Hepsini toparlamak gerekirse eğer, kampüs hayatı herkese göre olmasa bile kesinlikle bana göreydi. Bana sağlıklı bir sosyal hayat ve akademik hayat dengesi kurmayı öğretti. Parçası olmak üzere olduğum yetişkin hayatı bana küçük küçük verdi ve daha önce olmadığım kadar hazır olmamı sağladı. Hep aradığım ve özlediğim aidat hissiyatını tekrardan kurmamı sağladı. Çok daha toparlamam gerekirse eğer, ben kendimi ararken sokaklarda da kaybolmamamı sağladı.


Hayatımdaki son “okulun ilk gününe” hazırlanıyorum artık. Herkese mutlu eğitim-öğretim yılları!

44 views1 comment

Recent Posts

See All

1 Comment


Efe Deniz Günel
Efe Deniz Günel
Oct 01, 2023

“Okulun ilk günü” özledim

Like
bottom of page