Şehirlerin insanların üzerindeki etkileri her zaman bana çok çekici gelmiştir. Düşünüp düşünmediğimiz her yerden bizi etkileyebilen bir yapısı vardır şehirlerin. Konuşma şeklimizden, yemeklerimize, yemeklerimizden kişiliğimize kadar bizi etkiler. Bu sıralar en çok üstünde düşündüğüm şey ise şehirlerin modaya olan etkisi.
Bunun üzerinde çok düşünüyorum çünkü moda mı şehri etkiliyor yoksa şehir mi modayı çok emin değilim. Maria Skivko’nun “Fashion in the City and The City in Fashion: Urban Respresentation in Fashion Magazines” adlı tezi bu soruya çok güzel cevaplar vermiş. Beni bu cevaplardan en çok etkileyen ise “markalaşma durumu”. Şehre ait bir moda akımı şehre yeni bir etiket takıyor ve şehrin kişiliği oluşmasını etkiliyor. Şehrin ismi sadece ismi değil ama bir yandan da marka ismi oluyor. Dünyanın en önemli moda merkezlerini düşünelim. Paris, New York, Milano... Hepsini düşünürken aklımızda oluşturduğu o tanıdık hissiyatı alıp bir insana dönüştürsek eminim ne giydiğini söyleyebiliriz. Bu açıdan bakıldığında modanın şehri etkilediğini görüyoruz. Şimdi de tersinden düşünelim. Şehir modayı nasıl etkiler?
Şehrin modayı etkileme durumu daha materyaldir. Çünkü şehirdeki iklim, yer şekilleri, tekstil ürünleri, popülasyonun sosyoekonomik durumu, şehrin istihdam durumu ve çeşitleri insanları alışveriş yaparken çok farklı düşünmeye iter. Bir kıyı kentinde iki katlı bahçeli evinde yaşayan balıkçı ile Metropolitan bir alanın en yüksek binalarında yaşayan bir iş adamının “işe gitmek” için aldığı kıyafetlerin aynı olmasını bekleyemeyiz.
Benim daha çok aklımda dönüp duran durum aslında biraz daha Şehir, İnsan ve Hissiyat karmaşasında ortaya çıkan moda anlayışı. Ortaya öyle bir durum çıkıyor ki aslında bizim şehirle olan ilişkimizi etkiliyor. Asla ait hissetmediğim bir yerde durmaya katlanamam ve bunun sadece benim için geçerli olmadığının farkındayım. Gezdiğimiz, merak ettiğimiz yerlerin üzerimizde bir etkisi olsun istiyoruz. Deneyimin bizi değiştirmesini, neredeyse bizi çevrenin bir parçası haline getirmesini istiyoruz. Şehrin bir parçası olmak istiyoruz kısaca. Bunu yapmanın küçük ve etkili bir adımı da Moda. New York’a gidip Lower East Side’da uzun eteklerimizin üzerine çocuk bölümünden alınmış kısa tişörtler ve sahip olduğumuz her gümüş aksesuarı takmak, ya da Paris’e gidip bilekte kumaş pantolon üzerine çizgili tişört geçirmek bizi biraz daha şehrin bir parçası yapıyor ve olduğumuz yeri romantikleştirmemizi sağlıyor.
Bu etkileşimi iyice düşündüğümüzde aslında modanın bir kişilik yansıtma şekli olduğunu fark edip şehirlerin insanları insan yapan küçük şeylerle ne kadar bağlantılı olduğunu görüyoruz. Bu küçük şeyler bir tasarımcının asla gözünden kaçmamalı ve hatta en çok düşündüğümüz şeyler olmalıdır. Bu küçük şeyler şehri ve insanı aynı anda düşünmemize yardımcı olur. Bir daha ülke değiştirdiğinizde ya da şehir değiştirdiğinizde etrafınıza bakın, neler giydiğinize bakın, kendinizde bir değişiklik sezeceğinize eminim. Etrafınızla uyumlu olduğunuzu fark ettiğinizde hissettiğiniz hislerin şehrin içinde dönüp dolaşıp herkesi etkilediğini unutmayın. Şehir ve insan her zaman tek bir konsept olmak için uğraşır. Biz tasarımcılar sadece buna yardım ederiz.
Şehir ve modayı birleştiren bu kadar akıcı bir yazı okumaktan çok keyif aldım, devamını sabırsızlıkla bekliyorum. Başarılar.💕
harika bir yazı olmuş kaleminize sağlık, devamı için beklemedeyizz 🧚♀️🌟
Such urban very greatness indeed
Şehir ve moda Türkiye yorum ve fotoğraflarını bekliyorum.Blog paylaşımın için teşekkürler
perspektifinizden daha cok sey gormek icin sabirsizlaniyoruuz🤍